24 Ağustos 2013 Cumartesi

Bir Önemi Varsa Eğer; Yanındayım Hocam.


Uzun süredir buraya yazmıyoruz. Ben de bir iki şey yazıp çıkacağım.

İşin taktik kısımlarına kafa yorup, fazla üzerinde durmayarak yaşayan gerizekalılar olarak bize de bir kaç şey söylemek düşer diye umuyorum. Her zaman için hızlı çıkmak, topa hakim olmaktan ziyade sarı lacivertin isteyerek ve korkutarak terlemesini isteyen bir adam oldum. Orta saha oyuncusu sol kanatta tükendiği zaman 'Niye?' diye sormak yerine 'Keşke olmasaydı' diyebilmeye çalıştım. Mevkilerin, taktiklerin hep bir nedeni vardır diye düşündüm. Değerlendirmesini yapmadım dersem yalan olur ama o gece acısını çekip sabaha uyandığımda kendime de kızdım. Her yeni günde, diğer maça kaç gün kaldığını düşünerek geçiyor benim hayatım. Her gün Fenerbahçe kadrosu kuruyorum kafamda. Fen Bilgisi defterimin arkasında da, Akışkanlar Mekaniği notlarımın arkasında da Fenerbahçe var. Hiçbirisinin olmayacağını bilerek kurulmuş bir sürü kadro. Maç saati geldiğinde hiçbir önemi olmayan bir sürü diziliş. Ben Fenerbahçe'yi yaşamayı seviyorum. Kafa yormayı seviyorum. Çok fazla yoruyorum. Yorulmuyorum. Ben Aykut Kocaman'ı ölene kadar takımın başında görmek isteyen bir gerizekalıyım. O'nu savunurken, kendimle bile çelişirken yorulmadım. O'nun gidişinden sonra, artık hiç yorulmam. Gelelim asıl meselemize. Neden aylar sonra yazmak istediğime.

Ersun Yanal..

İnsan hayallerini gerçekleştirebilmek için yaşar. Kimi zaman da yanlarına yaklaşabilmek için. Hiç yaklaşamasa bile, son ana kadar uğraşabilmek için yaşar. En azından ben öyle yapıyorum. Ersun Hoca her şeyi bir kenara bırakıp başladığı saçma sapan kariyerinde, ulaşabileceği en güzel noktaya gecikmeli olarak ulaştı. Saçma sapan diyorum çünkü o liglerde başlayıp da bir üst lige çıkabilmek bile bir teknik adam için mucizedir. Mucize tanımının bu derece kısıtlı olduğu bir ortamda, kendi hayallerinin uç noktalarına ulaşabilmiş bir adamdan bahsediyoruz. Ciddi anlamda parlamaya başladığı dönemlerde değil de bu çoğrafyadaki her futbol adamının -kökeninin bizden olmasına gerek yok- hazin sonu olan, 'sorgulanma' kısmına geçmişken gelmesi ise bir başka mucize.

Yani bir sürü küçük olasılık birleşerek çok karmaşık ve büyük bir olgu yaratıyor. Başına da Ersun Yanal geçiyor. Benim vasıfsız futbol bilgimle; sevdiğim bir yapıya sahip bu adam. Yapabileceği bir sürü iş ve bir senelik bir sözleşmesi var. Şartlar çok çetin ama bu hep böyledir. O istediğiniz noktaya yaklaştığınız zaman işleyişin hayallerden çok daha karmaşık olduğunu görürsünüz.

Bugüne kadar gelinen noktada Ersun Yanal bildiğim Ersun Yanal değildi. Bunları belirli bir mantık çerçevesinde açıklayabiliyorum. Tabii kendime. Çıkardığı taktik, kullandığı adamlardan ziyade sahaya yansıttığı veya oyuncuların yansıttığı şey Ersun Yanal'ın aklı değildi. Ne oldu, ne bitti bilmiyorum ama artık bir 'Yeter!' tepkisi gelmeli.

Aykut Kocaman'ın yarı final çıtasını oluşturana kadar kaybettiği puanları da hatırlıyorum. Yaptığı hataları da hatırlıyorum. Onları düzeltirken hocaya nasıl daha fazla bağlandığımı da. Yaptığı hataları devam ettirirken nasıl onların hiç umrumda olmadığını da. O yüzdendir ki içimden gelerek sevdiğim ve güvendiğim bu adamın arkasındayım. Yine sonuna kadar.

Hayallerinin peşinde koşabilmiş bir adam, o bir senelik sözleşmeyi kafasının içinde yırtmış olmalı. İstediği futbolcuları ve oyun yapısını sahaya yansıtabilmeli. O zaman çubuklu istediği gibi terleyecek işte. Artık terlemeli.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails