12 Eylül 2010 Pazar

12 Dev Yürek!


Ne yorum yapacak derman ne de iki çift laf edecek halimiz kaldı. Böylesi bir zafer çok büyük bir zafer, bizlerin çok nadir görebileceği bir zafer. Heyecandan kaç kere tuvalete gittiğimi hatırlamıyorum bile, son saniye basketinde ise nasıl sıçradıysam vücudumda kramp girmeyen yer kalmadı.

Müthiştiniz, siz zaten şampiyon oldunuz. Teşekkürler 12 DEV YÜREK!

5 Eylül 2010 Pazar

Yenilendik, Yeniden Geldik

Malumunuz uzun süredir blogda herhangi bir paylaşımda bulunmuyorduk, bunun çeşitli sebepleri vardı, biraz da yeni bir heyecan gerekiyordu açıkcası. Ne yapabiliriz dedik bu yeni heyecan için, öncelikle blogun tasarımını değiştirelim dedik. Diğer tasarımımız fazlaca karışıktı, daha basit daha az gözü yoran bu tasarıma geçtik. Ama beni en çok mest eden değişikliğimiz sevdiğim dostum Ercan'ın hazırladığı yeni bannerımız ve logomuz oldu. 


Değişiklikler şimdilik bunlardan ibaret ama kafamda yapılacak iki üç güzel iş daha var, tabii bunlar için de biraz zaman gerekiyor. Şimdilik ufak-tefek eksiklerimiz de olsa bu halimizle tekrar yayındayız.

6 Ağustos 2010 Cuma

Ellerin Titremesin Hocam!


Young Boys maçında titreyen ellerini gördük hocam, belki sinirden, belki heyecandan, belki biz Fenerbahçe'liler gibi stresten ve üzüntüden. Ama ne olursa olsun ellerin titremesin hocam! Elbet o eller yumruk olup zafere de kalkacaktır!

29 Temmuz 2010 Perşembe

Avrupalı Fenerbahçe


Böylesi kötü futbolla sonuçlanan bir maçtan sonra Avrupalı Fenerbahçe ne alaka diyeniniz olacaktır, doğaldır. Bunun şahsımca iki sebebi var. Birincisi yıllardır alışılagelmişin dışında bir forma rengi ile Fenerbahçe'nin Türkiye'de de alışmadığımız forması, ikincisi ise tamamıyle performans ve skorun ters orantısı.

Bu ikinci sebebi biraz açmamız gerekirse; yıllarca Avrupa da başarısız serüvenler geçirdik, bunların arasında çok iyi futbol oynayıp tersine haketmediğimiz sonuçlar aldığımız maçlar da oldu. İşte bu durum sanki bugün tersine dönmüştü, çok kötü futbola rağmen bulunan iki gol ve kim ne derse desin avantajlı skor. Yıllardır o özenerek baktığımız, ulan adamlar iki kere kalemize geldi iki gol attı turu aldı dediğimiz takımlar gibi olduk. Şu maçta beni sevindiren tek gelişme budur, kötü oynarkende işimize yarayabilen skor alabilmemiz. Hatta o penaltı olmasa maçta Rıdvan'ın da dediği gibi bu futbola müthiş sonuçla dönecektik.

Avrupalı dememizin sebepleri geçtikten sonra kısaca maç değerlendirmesi yapalım. Peşinen şunu söyleyelim, bu takım hazır değil. Ayrıca hazır olmamasının yanında çok eksik. Açıkcası ben bugün Aykut hocanın yaptırmak istediklerini ama çoğunlukla yapılamayan her şeyi beğendim. Mesela izlemiş Young Boys'un kısa-uzun pas başarısını buna önlem olarak futbolcularına alanı sürekli daraltmalarını tembihlemiş. Ama senin taktiğin ne kadar iyi ve tutarlı olursa olsun malzemen kıtsa ne yapabilirsin? Önder alanı daraltayım derken kanadındaki adamı boş bırakırsa Aykut hoca ne yapsın? 

Sakatlığı geçip takıma gelecek olanlar haricinde, defans, ön libero, forvet ve bir de yedek kaleci kesinlikle şart. Bir çok kulvarda başarıya oynamak istiyorsanız kadro derinliği yadsınamaz bir gereklilik. Şu gün Volkan sakatlansa arkamıza yaslanıp maçı izletecek bir yedek kalecimiz yok. Anti parantez bana kalırsa Volkan Babacan Bank Asya kalitesinde bir kalecidir, nerde kaldı Süper Lig nerde kaldı koca Fenerbahçe. Bekir, İlhan büyük takım stoperi asla olamazlar bundan dolayı defansa takviye şart. Bilica kontenjandan yedek kalmasaydı bir nebze tamam diyebilirdik Lugano dönünce. Ön liberoya da iyi bir yerli şart malum sebeplerden. Forvet zaten gelecek onu yazmaya gerek yok.

Kısacası bu maç ne kadar ciddi olursa olsun bir ölçü olamazdı, karşıda bize nispeten çok daha hazır bir takım vardı ve cidden zor bir maçtı. Yukarıda da dediğim gibi ben kötü futbola rağmen Aykut hocanın yaptırmak istediklerini çok beğendim, Deivid değişikliği hariç değişiklikleri de mantıklıydı. Elindeki malzeme biraz daha kaliteli hale gelince her şey daha iyi olacaktır.

Son paragrafta biraz da Young Boys'dan bahsetmek lazım. Bu takım bizim rakibimiz olmasa, izlemiş olsam şu maçı, kesinlikle yollarına devam etmelerini isterdim. Gerek pas trafikleri olsun gerek uyumları olsun çok başarılılar çok beğendim. Yumuşak yanları ise defansları ve forvetleri. Defansları başarısız, kademe anlayışı kötü. Forvet desen forvetsiz gibi oynadılar bugün, ayrıca tüm oyuncularına bitiricilik açısından biraz daha çalışma şart. Bu kadar diri ve başarılı bir takım beklemiyordum. Özellikle Sutter ve Degen'i ve aralarındaki uyumu çok beğendim.

İkinci maçta korkuya, tedirginliğe gerek yok. Herkes rahat olsun. Turu geçeceğiz, inancım tam.

Son olarak; yürü be Aykut hocam, desteğimiz sana tamdır.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Parliament Mavisi Forma


Bugünlerde çıkan söylentiye göre yeni sezonun, yeni tasarım forması "Parliament mavisi" forma olacakmış. Heyecanla bekliyoruz artık tanıtımı. Olursa nasıl olur? Süper olur kesinlikle ve ilk müşterilerinden biri olurum.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Panenka Penaltısı: Bilinen Adıyla Totti Penaltısı


Biraz önce penaltı atışları sonucu biten Uruguay - Gana maçının sonucunu Abreu'nun attığı penaltı belirledi. Abreu penaltıyı herkesin "Totti penaltısı" diye bildiği şekilde -topa yavaşça gelerek hafif bir aşırtmayla kalenin ortasına bırakılması- şeklinde kullandı. Peki ama herkesin "Totti penaltısı" diye bildiği bu penaltı atış şekili acaba cidden ilk Totti tarafından mı kullanılmıştı?

Bunun cevabı başlığımızda da görüldüğü üzere, hayır. Bu penaltı atış şeklini ilk olarak 20 Haziran 1976 Çekovlovakya - Batı Almanya maçında Çekoslavak futbolcu Antonin Panenka tarafından kullanılmıştı. O sıralar dünyanın en iyi kalecisi olarak gösterilen Maier ise penaltı karşısında çaresizdir. Bu penaltı sonrasında Pele'nin "Ya bir deli ya bir dâhi bu penaltıyı böyle kullanırdı." dediği söylenir.

 Bu penaltıyı izlemek isterseniz;

25 Haziran 2010 Cuma

Olmuyor, Kabullenemiyoruz Dina... - 25.06.2005

Yazamıyorum 5 yıl oldu, hala yazamıyorum ardından. Olmuyor be Dina, olmuyor Şair Ceketli Çocuk. Sen gittin gideli ardından bir şeyler söylemek, yazmak mümkün olmuyor...

"kim ne baharlarda yaşadı, neler gördü hayattan neler ummuşken.

sen hangi mevsimlerin rüzgarısın, hangi baharin gülü,

seni bile kıskandı dünya bizden, ama olsun...

bu yakarışlar içimizdeki yeminleri biledi,

ismin vuslat olsun,
 

kavuşmak aşk,

unutursak cuma,
 
bil ki dünya bize haram olsun..."

24 Haziran 2010 Perşembe

"Bu Oyunun İçinde Yokuz…"

Uzun yıllardır Fenerbahçe tribününde renktaş olarak yan yana duran Vamos Bien üyeleri olarak beş yıl önce "Hasretinden Yandı Gönlüm" pankartıyla grup olarak davranmaya başlamaya karar verdiğimizde, tek amacımız, Fenerbahçe sevgisine ve tribün kültürünün zenginliğine katkıda bulunmaktı.

O günden beri, beş yıl boyunca, hedefleri doğrultusunda yoğun emek harcayan grubumuz, geçtiğimiz yıl ebedi dostlarımız Grup CK ve ÜNİFEB'le omuz omuza vermek amacıyla Maraton tribününden okul tarafı kale arkası tribününe geçti.

Okul tarafı kale arkasında üç grubumuzun üyeleri arasında kurulan samimi ilişki sonucunda, "endüstriyel futbol" tarafından unutturulmaya çalışılan dostluk,paylaşım, fedakarlık ve dayanışma gibi temel değerler hayata geçirildi ve sezon boyunca bütün Fenerbahçelilerin haklı olarak gurur duyduğu önemli işlere imza atıldı. Bütün rakiplerimizi kıskandıran bir tribün zenginliği yaratıldı.

Bunca yıldır yaratılan onlarca güzelliğe rağmen, üzülerek de olsa, Vamos Bien grubu olarak bugünden itibaren tribün faaliyetlerimizi süresiz olarak askıya aldığımızı bütün renktaşlarımız, kardeşlerimiz ve dostlarımız ile paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle,
Geçtiğimiz sezondaki Kayserispor maçı sonrasında çıkan ve aslında yasa uygulayıcılarının gereksiz ve anlamsız müdahalesi sonrasında büyüyen olaylar sonucunda içlerinde grup üyelerimizin de bulunduğu, her üç gruptan, 14 renktaşımız altı ay spor müsabakalarından men ve toplam 24 bin 38 TL para cezası aldılar. Bu cezalar grup üyelerimizin bugüne kadar aldığı ilk ceza değil. Daha öncede bu tür cezalar her üç grubun üyelerine de farklı zamanlarda uygulandı. Kayserispor maçı sonrasında verilen cezaların da tek maçlık bir yanlış anlama ve emniyetin hatalı müdahalesi sonucu gelen cezalar olarak görseydik, daha önceki haksız cezalarla hukuk yoluyla nasıl mücadele ettiysek bu cezalarla da aynı şekilde mücadele eder, gerektiğinde bütün maddi-manevi ağırlığına rağmen cezaları yüklenmekten gocunmazdık. Ancak sezon sonunda yasa uygulayıcılarının yaklaşımlarını ve kulüp yönetimimizin söz konusu yaklaşımlara karşı duyarsızlığını gördüğümüzde bunun artık bir maçlık hata değil tribünlere yönelik genel bir stratejinin parçası olduğunu açık olarak gördük.

Bugün yürürlükte olan ve çeşitli maddeleri daha da ağırlaştırılmaya çalışılan 5149 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Yasası” futbol dünyasının gerçeklerinden uzak, tribün kültürünü ortadan kaldırmak isteyen, tek taraflı hazırlanmış bir yasadır. Öznel kriterlerle, canın istediğinin suçlandığı, suçlanan kişinin savunma bile yapamadan cezalandırılmasının zeminini oluşturan bu yasa, en basit hukuk ilkelerini bile ayaklar altına alarak taraftarlara yönelik bir tehdit unsuru olarak rahatlıkla kullanılmaktadır.

Ne gariptir ki, çıkış manifestosunda sporun her tür şiddete alet edilmesine karşı çıkan ve bu konudaki hassasiyetini defalarca ispatlamış olan grubumuzun üyeleri, aleyhlerinde hiçbir delil olmadığı halde, bütün kamera görüntülerinde ve binlerce seyircinin gözünün önünde onlarca emniyet görevlisi tarafından şiddete maruz bırakıldıkları görüldükleri halde bir spor müsabakasında “şiddet uyguladıkları” iddiasıyla ceza alabilmektedir.


Buna karşılık,
Üç grubun yaptığı her güzel işi sahiplenip, kulübün resmi organlarında övünerek paylaşan, stadımızın duvarlarına yapılan güzel işlerin resimlerini asan Fenerbahçe yönetimi ise, ne yazık ki, temel hukuk kurallarına ve ilkelerine aykırı biçimde, savunma hakkı bile tanınmayan renktaşlarımızın yanında olmak yerine, sessizliğini koruma hatta haksızlığı yapanlara "teşekkür etme" yolunu seçmiştir.

Yönetimimize çok iyi bildikleri bir gerçeği tekrar hatırlatmak isteriz: Futbolun gerçek ruhunu oluşturan sayısı arttırılmış seyirci kalabalığı ya da "bindirilmiş kıtalar" değil, coşkulu tribünlerdir. Tribünler taraftarın sadece maç seyretmek için oturduğu alanlar değildir. Taraftar için tribünler, coşkunun, şenliğin, şamatanın, mizahın, yaratıcılığın, hüznün, hayal kırıklarının beraberce yaşandığı toplumsal alanlardır. Taraftarın duygusallığa dayalı bu sevgisi bugün “endüstriyel futbol” sisteminin sözcüleri tarafından “fanatizm” adı altında “suç biliminin” kavramlarıyla değerlendirilmekte, cezalandırılması gereken bir suç gibi gösterilmektedir. Parayla ölçülemeyen bu değerler, hakim piyasa sistemi tarafından "suçlanarak" dışlanmak istenmektedir. Gündelik yaşantımızın başka alanlarında da gözlemlediğimiz bir yöntemle, futbolun tümüyle bir piyasa, paranın konuştuğu alana dönüştürülmesi projesi ile sert polisiye güvenlik önlemleri beraberce geliştirilmektedir.

Fenerbahçe tribünleri bugün endüstriyel futbolun savunucuları ve sporda şiddeti önleme yasasının uygulayıcıları tarafından bir laboratuar olarak kullanılmaktadır. “Fanatizm” damgası altında, “karşılıksız sevgi”sini yaşayanlara yönelik açık bir savaş yürütülmektedir. Bu savaş ister farkında olsun ister olmasın, tribünlerimizdeki bütün taraftar gruplarını hedef almıştır. Bu tek taraflı savaşın temel amacı tribünlerin çok sesliliğini, çok renkliliğini ortadan kaldırıp; “endüstriyel futbol”ca makbul görülen, tüketmekten başka bir özelliği olmayan, piyasa kurallarına göre hareket eden, tek tip, sevgisiz, "sadece harcadığı paranın hesabını soran", bir seyirci profilini oluşturmaktır. Taraftar grupları ise anti-demokratik, hukukun en temel ilkelerine bile aykırı olan yasayla pasifize edilip, "havuç-sopa" yöntemleriyle, yönetim ve yasa uygulayıcıların sözlerinin dışına çıkmayan "uslu çocuklara" dönüştürülmek istenmektedir.
Fenerbahçe tribünlerinde başlatılan bu deneyim başarılı olursa dalga dalga diğer tribünlere de yayılacaktır. Bugünden hangi renge sevdalı olursa olsun bütün tribün emekçilerine söyleyecek tek lafımız var: " Anlatılan senin gelecekteki hikayendir!"

Ve son olarak,
Fenerbahçe tribünleri olarak dayanışmadan yoksun ve grup çıkarlarını genel tribün çıkarlarının önüne koyan bir yaklaşımla hikayenin sonunu getirmek mümkün görünmemektedir. Her geçen gün kendi içini yiyerek parça parça bir yok oluşa doğru gidilmektedir. Geçmiş deneyimlerin ışığında yaşananlar sanki tarihin tekerrürü gibidir. Birlikte davranabilme yeteneğinin gelişmesi gereken yerde ve anda tam tersi refleksler devreye girmektedir. Bu gidişin sonu bizim gideceğimiz yol değildir.

Aldığımız karar mücadeleden kaçma anlamına gelmemektedir. Sadece taşların yerlerinin sürekli değiştiği böyle bir oyunda yer almayacağımızı ifade ediyoruz. Biz böyle bir oyunda kimsenin oynayacağı bir piyon değiliz. Karşılıksız sevenler için, eğer birlik ve dayanışma yoksa, böyle bir oyunda galip gelmenin imkanı olmadığını biliyoruz.

Bu kararı alırken geride bıraktığımız süre içinde Fenerbahçe tribünleri adına olumlu, güzel ve önemli işlere imza atmanın vicdan rahatlığını yaşıyoruz.

Evlatlarına en büyük miras olarak Fenerbahçe sevgisini bırakacak olan grup üyelerimiz, bağlayıcı karar olmaksızın bundan sonra da, bireysel olarak Fenerbahçe’mizin yanında olacaklardır.

Faaliyet gösterdiğimiz sürece her zaman yanımızda olan bütün tribün gruplarımıza ve taraftarlarımıza teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,

VAMOS BİEN

24.06.2010

18 Haziran 2010 Cuma

Pellegrini - Benitez - Mourinho Üçgeni


Sokaktaki vatandaş dahil, futbolu takip eden herkese Avrupa'nın önde gelen takımlarını sayın desek bunların çoğundan "Real Madrid, İnter, Liverpool" cevaplarını alırız. İşte bu üçlüde bu sene garip ilişkiler dönüyor. Hatta ilişkiler demeyelim, karşılıklı bir şey yok sonuçta ama etkileşimler sonucu oluşan ve bu üç takımı birbirine bağlayan ilişkiler var.

Peki nedir bu ilişkiler? Tabii ki bu üç takımın geçen seneki teknik direktörlerinin bu seneki kulüpleri. İlk başta Jose Mourinho İnter'i bıraktı Madrid yolunu tuttu. Sonra Rafa Benitez Liverpool ile yollarını ayırdı İnter'in yolunu tuttu. Ve son olarak Real Madrid'in yollarını ayırdığı Manuel Pellegrini de Liverpool ile görüşüyormuş. Yani üçgenin tamamlanmasına çok az kaldı.

Bu üçlünün ne kadar şanslı adamlar olduğunu söylemeye ise gerek yok. Kim bilir onca teknik adam bu üçlünün koltukları boşalınca ne heveslenmiştir acaba biz gelir miyiz diye(Madrid hariç ona Mourinho'nun geleceği belliydi). Ama nerde, sadece üçlü arasında değişim olduğuyla kalacak Pellegrini de olursa. Muhtemelen de olacak gibi, siz ne dersiniz?

16 Haziran 2010 Çarşamba

Vuvuzela vs Zurna

Bizce galibi zaten belli olan karşılaşmadır. İzleyelim görelim.

Vuvuzela ve Uğur Meleke

Futbol dünyasının son günlerde en çok tartıştığı şey şüphesiz vuvuzela. Uğur Meleke bir kaç gün önce TRT'de katıldığı programda vuvuzela ve Güney Afrika için dikkat çekici cümleler kurdu.

Uğur Meleke'ye gelen sorular, "Güney Afrika da karışıklık çıkar mı? Vuvuzela sence yasaklanmalı mı?"

Bu sorulara cevabı ise birebir olmasada hatırladığım kadarıyla şu şekilde oldu:

"Güney Afrika da karışıklık çıkar mı bilmiyorum ama çıksın. Herkes orada sadece Dünya Kupası döneminde değil, her zaman güvenlik sorunları olduğunu görsün.
Vuvuzela da çalınsın, onların isyanıdır vuvuzela. Onunla seslerini duyursunlar."

 Bunları söyledikten sonrada -özellikle ilk alıntı- yanlış anlaşılmamak için ironi yaptığını vurguladı. Aslında pek haksız sayılmaz, ne dersiniz?

11 Haziran 2010 Cuma

2010 Dünya Kupası Tahminleri


Adettendir tahminlerin paylaşılması. Önce grupların sıralama tahminleriyle başlayacak olursak;

A Grubu

1- Fransa
2- Uruguay
3- G.Afrika
4- Meksika

B Grubu

1- Arjantin
2- Yunanistan
3- Nijerya
4- G.Kore

C Grubu

1- İngiltere
2- ABD
3- Slovenya
4- Cezayir

D Grubu

1- Almanya
2- Sırbistan
3- Avustralya
4- Gana

E Grubu

1- Hollanda
2- Danimarka
3- Kamerun
4- Japonya

F Grubu

1- İtalya
2- Slovakya
3- Paraguay
4- Yeni Zelanda

G Grubu

1- Brezilya
2- Portekiz
3- Fildişi S.
4- Kuzey Kore

H Grubu

1- İspanya
2- İsviçre
3- Şili
4- Honduras


Gruptan sonra oluşan son 16 eşleşmelerine göre tahminimiz ise şöyle olacak;

Fransa - Yunanistan / Fransa alır.
İngiltere - Sırbistan / İngiltere alır.
Hollanda - Slovakya / Hollanda alır.
Brezilya - İsviçre / Brezilya alır.
Arjantin - Uruguay / Arjantin alır.
Almanya - ABD / Almanya alır.
İtalya - Danimarka / İtalya alır.
İspanya - Portekiz / İspanya alır.

Son 16'dan sonra gelelim çeyrek final eşleşmeleri ve tahminlerine;

Fransa - İngiltere / İngiltere alır.
Hollanda - Brezilya / Brezilya alır.
Arjantin - Almanya / Almanya alır.
İtalya - İspanya / İspanya alır.

Gelelim yarı final eşleşmeleri ve tahminlerine;

İngiltere - Brezilya / Brezilya alır.
Almanya - İspanya / İspanya alır.

Ve son olarak üçüncülük maçı ve final eşleşmeleri ile tahminleri;

3.lük maçı: İngiltere - Almanya / Almanya alır.
Final: Brezilya - İspanya / İspanya alır.

Yani benim tahminlerimin sonucu İngiltere 4, Almanya 3, Brezilya 2 ve İspanya şampiyon olacak yönünde. Her ne kadar içim Hollanda'nın alacağını söylesede yansıtmadım bunu tahminlere. Bakalım ne kadar doğru, ne kadar yanlış olacak tahminlerimiz. O zaman ne diyoruz, izleyelim ve görelim.

8 Haziran 2010 Salı

2010 Dünya Kupası Grup Maçları Programı Ve Maç Saatleri


 Bir kaç gün önce maç saatlerinin 14.30, 17.00 ve 21.30 olacağını paylaşmıştık. Şimdi de grup maçlarının programı ve bu maçların saatlerini paylaşalım. Gözden kaçan hatalarımız olmuş olabilir, ola ki rastlarsanız uyarınız. Zevkle düzeltiriz efenim.

A Grubu

11/06 17:00  G. Afrika – Meksika  
11/06 21:30  Uruguay – Fransa
16/06 21:30  G. Afrika – Uruguay
17/06 21:30  Fransa – Meksika
22/06 17:00  Meksika – Uruguay
22/06 17:00  Fransa – G. Afrika  

B Grubu

12/06 14:30  G. Kore – Yunanistan
12/06 17:00  Arjantin – Nijerya
17/06 14:30  Arjantin – G. Kore
17/06 17:00  Yunanistan – Nijerya
22/06 21:30  Nijerya – G. Kore
22/06 21:30  Yunanistan – Arjantin
C Grubu

12/06 21:30  İngiltere – ABD
13/06 14:30  Slovenya – Cezayir
18/06 17:00  Slovenya – ABD
18/06 21:30  İngiltere – Cezayir
23/06 17:00  Slovenya – İngiltere
23/06 17:00  ABD – Cezayir
D Grubu

13/06 17:00  Sırbistan – Gana
13/06 21:30  Almanya – Avustralya
18/06 14:30  Almanya – Sırbistan
19/06 17:00  Gana – Avustralya
23/06 21:30  Gana – Almanya
23/06 21:30  Avustralya – Sırbistan
E Grubu

14/06 14:30  Hollanda – Danimarka
14/06 17:00  Japonya – Kamerun
19/06 14:30  Hollanda – Japonya
19/06 21:30  Kamerun – Danimarka
24/06 21:30  Danimarka – Japonya
24/06 21:30  Kamerun – Hollanda
F Grubu

14/06 21:30  İtalya – Paraguay
15/06 14:30  Y. Zelanda – Slovakya
20/06 14:30  Slovakya – Paraguay
20/06 17:30  İtalya – Y. Zelanda
24/06 17:00  Slovakya – İtalya
24/06 17:00  Paraguay – Y. Zelanda
 
G Grubu

15/06 17:00  Fildişi S. – Portekiz
15/06 21:30  Brezilya – Kuzey Kore
20/06 21:30  Brezilya – Fildişi S.
21/06 14:30  Portekiz – Kuzey Kore
25/06 17:00  Portekiz – Brezilya
25/06 17:00  Kuzey Kore – Fildişi S.
 
H Grubu

16/06 14:30  Honduras – Şili
16/06 17:00  İspanya – İsviçre
21/06 17:00  Şili – İsviçre
21/06 21:30  İspanya – Honduras
25/06 21.30  Şili - İspanya 
25/06 21.30  İsviçre - Honduras

7 Haziran 2010 Pazartesi

Şampiyon İspanya!

Ne oluyor diyenleriz var doğal olarak. Herhangi bir başka alanda mı şampiyon oldu İspanya diye düşünenler bile olmuştur hatta. Hayır efendim başlamamış olan 2010 Dünya Kupası şampiyonu İspanya!

Şaka mısın be adam dediğinizi duyar gibiyim, tamam uzatmayalım daha fazla. Elecronic Arts'ı malum hepiniz bilir, bunlar son Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde SporX'in yaptığını yapıp tüm grup maçları dahil bütün maçları yapay zekaya oynatmışlar. Ve sonuç olarak şampiyon İspanya olmuş.

Üçüncülük maçında İngiltere Arjantin'i 2-1 yenmiş. 

Finalde ise İspanya Brezilya ile karşılaşmış. Brezilya Felipe Melo ile 1-0 öne geçmiş. Ardından David Villa ile 61. dakikada beraberliği sağlayan İspanya, 88. dakikada Cesc Fabregas'ın attığı golle maçın sonucunu belirlemiş.

Moda oldu bu eylem, derbi simülasyonu tutmuştu. Bakalım bu tutacak mı? Tutar mı? Olabilir neden olmasın.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Havada Durdu Şahitleri Var


Kim mi? Tabii ki Tulio Tanaka. Onun için 2010 Dünya Kupası hazırlık döneminin "en"lerinde söylenebilecek tek sıfat var. Sizce de öyle değil mi?

Olan Drogba'ya oldu ya, neyse. Tanaka nasıl havada durmuş, şahitleri kimler; izlemek isteyenler için:

2010 Dünya Kupası Maç Saatleri

Dünya kupasının başlamasına sayılı günler kaldı, maç saatleri hakkında ise soru işaretleri vardı. Geçen gün yapılan açıklamaya göre maç saatleri şöyle olacak,
"12 Haziran'dan 21 Haziran'a kadar günde 3 maç oynanırken, 22 Haziran'dan itibaren grupların son maçlarında aynı grupta yer alan takımların maçları aynı saatte başlayacak ve 25 Haziran'da sona erecek son grup maçlarına kadar günde 4 maç oynanacak.

Üç maçın gün içinde başlama saatleri ise 14.30, 17.00 ve 21.30 olarak belirlendi. 26-29 Haziran tarihleri arasında oynanacak 2. tur maçlarında günde 2 maç farklı saatlerde oynanacak ve çeyrek finale kalan takımlar belirlenecek. Bu maçların başlama saatleri 17.00 ve 21.30 olarak tespit edildi.

29 Haziran'da sona eren 2. tur maçlarının ardından turnuvaya 2 gün ara verilecek ve 2-3 Temmuz tarihlerinde çeyrek final maçları günde 2'şer karşılaşmayla oynanacak. Bu maçların da başlama saatleri 17.00 ve 21.30 olarak belirlendi. 6-7 Temmuz tarihlerinde oynanacak yarı final maçlarından önce turnuvaya yine 2 gün ara verilecek. Yarı final maçlarının ardından tekrar iki günlük bir ara olacak ve 10 Temmuz'da üçüncülük maçı oynanacak.

11 Temmuz'da ise Johannesburg'ta oynanacak final maçının ardından 19. Dünya Kupasının şampiyonu belli olacak. Yarı final, üçüncülük ve final maçının başlama saati ise 21.30 olarak belirlendi."

4 Haziran 2010 Cuma

Martin Petrov

Onu ilk izlediğimde, abi bizim ülkemizde niye böyle adamlar oynamıyor, neden yok klişesinde cümleler kurmuştum. Malum sağ / sol her iki açık mevkiisi için de ülkemizde görsel açıdan bir açlık var. Son 10-15 yıl içinde tam anlamıyla açık futbolcu hüviyetlerini barındıran kaç isim sayabiliriz bir çırpıda? Bir elin parmaklarını geçmez. Ama bu adam öyleydi işte, hatta forvete koy yine sırıtmaz.

Petrov'un sözleşmesi eğer son günlerde bir yenileme olmadıysa - ki olmadı diye biliyorum- 30.06.2010 itibariyle son buluyor.

Yaşı 31. Türkiye de sırıtır mı? Asla! Fazla bile gelir, alsın birileri şu adamı.

3 Haziran 2010 Perşembe

Bizden - Kısa Kısa #1

- Zor, uzun ve yorucu bir dönemin / sınıfın ardından tatilim dün 14.30 itibariyle başladı.

- 1.5 haftalık final sınavları süresince pek buralarda olamadık, inşallah kısa zamanda bunu telafi edeceğiz.

- Buradan blogun diğer yazarı Batu'ya görevi ihmalden dolayı esefli kınamalarımı yolluyorum. Adam hayalet oldu arkadaş.

- Yoldayken (eve dönüş yolu) son maçıda aldığımız ve şampiyon olduğumuz haberi geldi. Bu vesileyle Fenerbahçe Ülker erkek basketbol takımımızı da kutluyorum.

- 4 aya yakın bir tatilim var, bu tatili yararlı geçirmek lazım. Ama ne yapmak lazım?

- Yakında blog da yeni fikirler, yeni şeyler ile karşınızda olacağım inşallah. Fikirler var umarım gerçekleştirebiliriz.

- Ve son olarak gel dünya kupası gel.

28 Mayıs 2010 Cuma

Bir Organizasyona Daha El Sallarken

Bayağıdır bir şeyler karalayamıyorum, malum sınav haftasındayız tutuştuk biraz. EURO 2016'nın karar günü vesilesiyle fırsat bulmuşken bir şeyler de karalarız dedim sabahtan. Sevinçli bir haberi yazmayı o kadar çok istiyordum ki  burada ama ne yazık ki yine olmadı.

Fransa düzenleyecek bu organizasyonu. Sırf şu organizasyon için onların düzenlediği logo ve bizim düzenlediğimiz logoları kıyaslasak bile bizim hakettiğimiz yadsınamaz bir gerçek. Ama Avrupa'da bu işler farklı ilerliyor işte ne yaparsın.

- EURO 2016 için verilen stad, ulaşım vs. teminatlar organizasyonu alamadığımız için iptal olursa işte o zaman yazık olur. Bu organizasyonu kaybetmekten daha çok zarar verir bize.

- Platini'ye en güzel ayarı Şenes Erzik: "Böyle bir sonuç UEFA başkanı için iyi bir sonuç değil." diyerek verdi.

- Platini'yi yaptığı kıyaklardan dolayı suçlayanlar Şenes Erzik'in pasif kaldığını söyleyerek aslında ondan da Platini'nin yaptıklarını istedi. Ne kadar tutarlısınız?

- Ve twitterdan yıllardır Platini'nin sözleriyle alıntı yapanlara "günün kapağı" Ortega blogdan geldi: 
"Platini'ye şu an küfürler savunanları görüyorum. Hayırdır? Daha düne kadar ondan yaptığınız alıntılarla süslüyordunuz tweetlerinizi."

- Evet Platini'ye ben de sövüyorum. Ama benim bu hakkım var, alıntılar yapmamıştım hiç ondan. :)

Ve şimdi yapılacak tek şey var ülke için. Bu organizasyon için verilen tüm sözlerin yerine getirilmesi. Sonrası mı? Sonrasını klişe bir sözümüzle açıklayalım. "Önümüzdeki maçlara bakacağız."

20 Mayıs 2010 Perşembe

Nostaljik Goller #1


Tarih: 30 Ekim 1996
Stad: Old Trafford
Rakip: Man Utd 





...40 yıllık yenilmezliğe son veren gol...


19 Mayıs 2010 Çarşamba

19 Mayıs Kutlu Olsun

"Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.

Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız."
Türk Gençliği

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Fenerbahçeli Olmak: "Olmak İsterdim"

Zor günler geçiriyoruz, geçireceğizde. Kimisi bu sevdadan vazgeçebileceğimizi, sevdamızın dozajının düşebileceğini düşünüyor. Mümkün mü? Asla! Onlara inat her okuyuşumda tüylerimi diken diken eden bu yazıyı paylaşmanın tam zamanıdır. Yazan kim bilgim yok, her kim ise yüreğine sağlık.

"Nurizade Ziya Songülen olmak isterdim baharında 1907`nin,
Yanında iki kafadar dostu ile,
Belki bilir, belki bilmez attığı tohumun büyüklüğünü,
Sarı beyaz diye başlayan, ardından sarı lacivert olan,
O büyük heyecan ve gurur renklerinin,
İlk ve kurucu başkanı olmak isterdim.

Ayetullah Bey olmak isterdim yüzyıl evvelinde,
Bir efsanenin doğumunu çıplak gözlerle izlemek,
Futbol aşkıyla çıkılan bir maceranın ikinci başkanı olabilmek,
"Ben Fenerbahçeli`yim" diyecek kadar sahiplenmek isterdim,
Kadıköy`den doğan güneşi.

Topuz Hikmet olmak isterdim 1910`larda,
Bayrak kırmızısının üzerine meşe yaprağını,
Sari lacivert ile bezeyip,
Dünyanın "en büyük sevgisiyle bağlanılacak" armasını,
Nesillerden nesillere aktarılacak,,
En güzel ask mührünü çizmek isterdim.

Sağ haf Arif olmak isterdim Çanakkale Savaşı zamanlarında,
Bir cepheye koşup ülkemi savunmak,
Bir sahaya koşup FENERBAHÇE`mi yüceltmek için,
Tek canımı ülkeme verirken,
Aklımda sari-lacivert yarim ile toprağa düşmek isterdim.

Dalaklı Hüseyin olmak isterdim,
Bir büyük destanîn ilk teknik direktörü olmak,
Gönüllerdeki resim galerisinde,
İlk komutan fotoğrafı olmak isterdim.

Galip Kulaksızoglu olmak isterdim, Ardından binlercesi gelecek,
Her birinin ayrı bir kıymeti olacak,
Her biri binleri, onbinleri, milyonları coşturacak,
Bazen bir tanesi için herseyimizi vereceğimiz,
O gollerin birincisini atan olmak isterdim.

Zeki Rıza Sporel olmak isterdim,
Forması santraya katlanarak getirilen,
Öpülerek teslim edilen bir bayrak gibi,
Türk futbolunun ilk büyük golcüsü,
FENERBAHÇE`nin ilk futbol efsanesi olmak isterdim.

Cihat Arman olmak isterdim,
Sarı kazağından esinlenerek,
Kanarya sembolünü vermek Fener`e,
Kale direklerinin içinde bir duvar,
Rakiplerin bile gıpta ettiği,
"Uçan kaleci" olmak isterdim.

Saraçoğlu Şükrü olmak isterdim,
Delicesine sevdiği renklere 16 sene başkan olmak,
FENERBAHÇE Başkanlığı`nı,
Başbakanlıktan öte tutmak isterdim.

Dağlaroglu Rüştü olmak isterdim,
27 Mayıs`in ihtilal komutanlarına,
"Bu Kulübü işgal kuvvetleri kapatamadı. Sen hiç kapatamazsın" diye
kafa tutan,
FENERBAHÇE`nin tarihini yazan adam olmak isterdim.

Lefter Kucukandonyadis olmak isterdim,
Futbolunu görmesek bile hayran kaldığımız,
Dinlediklerimizle kalbimize taht kuran,
Türkiye tarihinin "ordinaryüs profesörü" olmak isterdim.

Can Bartu olmak isterdim,
Ayni gün içinde 2 golü atıp futbol sahasında,
Sonra da basketbol salonunda 28 sayı bırakmak,
Ezeli rakibinin potasına,
Türkiye`nin "Sinyor"u olmak isterdim.

Didi olmak isterdim 1970`larda,
Basının üzerine kaldırdığı Dünya Kupası`nda,
Ya da futbolun en sevilen ülke olduğu Brezilya`da,
Gördüklerinin çok fazlasını yasadığı FENERBAHÇE Cumhuriyeti`nde,
Aydınlık saçan bir "siyah adam" olmak isterdim.

Cemil Turan olmak isterdim,
Son siyah-beyaz fotoğraflı yılların,
Yıldıza hasret senelerinde Türk futbolunun,
Hani topu alınca ayağına,
Önüne gelene çalımı basan,
Ayaklarıyla düşünen adam olmak isterdim.

Selçuk olmak isterdim,
Kayhan olmak isterdim,
Hüseyin ya da Pesim,
Nezihi olmak isterdim deliliği aşkından menkul,
Rıdvan olmak isterdim,
Oğuz, Aykut...
Ya da unutulan bir sporcusu FENERBAHÇE`nin,.

Faruk Ilgaz olmak isterdim,

... Ya da İslam Çupi,
En güzel kelimelere raks ettiren,
Futbola ve onun sözlerine sari lacivert nefesler veren.

Sadece taraftar olmak da yeterdi bana...
Hüzünde göz pınarlarındaki bir damla yaş olmak isterdim,
Sevinçte havaya kalkan bir yumruk...
Bir damla alin teri,
Bir damla kan olmak isterdim sarı laciverdin üzerine düsen...

Sarının yanında lacivert olmak isterdim,
Ya da laciverdin yanında sarı...

Ben bir kez daha dünyaya gelsem,
Genç Fenerbahçeli olmak isterdim.

Daha da ötesinde dostum,
Ben bir kez daha dünyaya,
Sırf Fenerbahçeli olabilmek için gelmek isterdim...
"

Şimdi Ne Yapmalı? Daha Sıkı Sarılmalı!

Bloga yazımı atıp evden çıktığımda maça giderken şampiyonluktan o kadar emindim ki bu sene ortaya çıkan tabloyu dönüşte "ilahi adalet" temasıyla bir yazıya dökecektim. Hani biz şampiyon olmuş olacaktık, Denizli düştü, Galatasaray'ın iddiası bile yok vs. bunların bütünüyle. Ama bugün anladım ki futbolun ilahi adaleti yokmuş ya da biz bir şeyleri eksik görüyor ya da eksik hissediyoruz. Yoksa bugün böyle konuşuyor olmazdık herhalde.

Eve geleli saatler oldu, zihnim o kadar bulanık ki çok kararsız düşüncelerim. Tam olarak ne düşündüğüme bir türlü karar veremediğimden yazı bile yazamadım saatlerdir. Şimdi başladım yazmaya ama hala çok kararlı değişim bazı şeylerde.

Sorular var zihnimde, onlarca hemde, durmadan ardı sıra geliyorlar. Aziz Yıldırım, Daum, futbolcular, Taraftar, Bursa, Beşiktaş, takımın geleceği... Benim cevaplarım ne olursa olsun bir gerçek var ki o da ne Aziz Yıldırım'ın artık bu kulüpte duracağı ne de Daum'un. Tabii ki futbolculardan da gidecekler olacak. Misal hani yediğimiz golde kademe hatası yapan Vederson. Hemde Trabzon'a gider. Hadi 4-5 haftadır bıdı bıdı kaleciler maç sattı diyenler, Vederson içinde aynısını söyleyin. Susmayın!

Bir şampiyonluk daha gitti, yine çimlere gömdük. Ama unutma Fenerbahçeli bizim her zaman en çok övündüğümüz İslam Çupi'nin sözünde geçtiği gibi;

"Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz."

Bir sevdadır. Sevdanızı yaşatın, öfkemiz geçecektir. Ama bu öfke ile yanlış şeyler çıkmasın ağızdan, daha fazla pişmanlığa yer yok yüreklerde.

Şimdi olduğundan daha sıkı sarılın sevdanıza, durmayın!

16 Mayıs 2010 Pazar

Hissettik, Artık Yaşama Vaktidir!

Bu heyecanı, bu bekleyişi özlediğimizi bugün daha iyi farkettim. Biz O'nun elinde kupanın yükseldiği anlarda sesimizi kısana kadar bağırmayı özlemişiz. Çok şey istemiyoruz, yüzdünüz yüzdünüz artık sadece bir 90 dakika kaldı. Tek isteğimiz fotoğraftaki tabloyu görmek, Alex'in elinde o kupanın göğe yükselişini izlemek.

Biliyorum bu akşam yaşatacaksınız bize bu anı, şüphem yok. Haydi o zaman bir 90 dakika daha bağıralım;

FENER GOL GOL GOL, ŞAMPİYONLUK GELİYOR.

Unutmadan notumuda düşeyim, bendeniz okul sebebiyle Denizli'deyim. Hani son haftalarda diyoruz ya "Bu dünyayı yakarız senin için şampiyonluk gelince" diye. Bizim bugünkü maç organizasyonununda adı "Denizli'yi yakarız senin için şampiyonluk gelince" ne kadar manidar değil mi dostlar?

Evet inşallah yakacağız!

13 Mayıs 2010 Perşembe

Kupa Madrid'e Gitti

Oldum olası Madrid ekiplerini bir türlü sevemedim, bu yüzden istemiyordum kupayı almalarını. Ama ne yazık ki onlara gitti kupa.

Yine üstteki adam. Liverpool maçının uzatmalarında olduğu gibi yine uzatmalarda attığı golden sonra yukarıdaki gibi kutladı kupayı getiren golü. Ulan Forlan, enteresan adamsın. İngiltere ne çekti senden bu yıl yahu.

Ne olursa olsun bir UEFA daha tat vermeden bitti.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Ağlama Melis

Dün oynanan Ankaragücü - Fenerbahçe maçında Cristian attığı golden sonra, ağlama taklidi yaparak enteresan bir gol sevincine imza atmıştı. Hepimiz maç esnasında bu mesajın nereye, kimlere gittiğini çok iyi anlamıştık. Cristian da paralel bir açıklama yapmış.

"Attığı golden sonra "ağlama taklidi" yapan Fenerbahçeli Cristian, "Yenilmemizi isteyenler bu golde ağlamıştır, onun için yaptım" dedi !.. Maç sonrası Lig TV'ye konuşan Cristian Baroni, attığı gol sonrası yaptığıkları ilginç sevinci "Hafta boyunca hakkımızda çok şey söylendi. Maçta yenilmemizi isteyen çok kişi vardı. Golümden sonra o anda çok kişinin ağladığını düşünerek bu sevinci yaptık" diye konuştu..."

Zeki adammışsın vesselam, helal olsun. Böyle enteresan gol sevinçlerine bu ülke alışkın değil. Devam edin, millet görsel gol sevinçleride görsün.

Ve son olarak biz Umut Sarıkaya'dan ekleyelim:

Ağlama Melis. Ya da ağla açılırsın.

Video ve haber: http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/Default.aspx?r=1&hid=72131

9 Mayıs 2010 Pazar

Kaldı 1! Sabırsızlanıyoruz

- Belkide sezonun en kolay galibiyetlerinden biri oldu.

Futbolcularımız pek fazla efor sarfetmeden - bunda gollerin dakikalarının katkısı büyük - bu zorlu deplasmanda kazanmayı bildi.

Lemerre ve Özat maçı kanatları kullanarak kendilerine çevireceklerini düşünmüş ama İlhan bu hücumlar için doğru adam değil. Ve tabii ki Rothen bir şeyler yapmaya çalışsada, Mehmet Çakır'ın etkisizliğide zaten bu düşünceyi eyleme geçirmeye izin vermedi.

- Ümit Özat. Seni severdik, sayardık. Ama sırf yönetimle aran kötü diye şu çirkeflikleri yapman, anneler gününde bariz ofsayt olan bir pozisyon için hakemin annesini malum sıfatla nitelendirmen inan ki tüm birikimini yok etmek için yeterli sebep. Yazık ettin kendine, artık sana saygı duyulmasını bekleme. Bu hırsla evet belki Ankaragücü'nün başına geçersin ama daha fazlası senin için hayal artık.

- Hürriyet Alex çıktıktan sonra da mı onu markaj etti? Ondan sonra göremedim de.

- Mehmet 32 haftada yapamadığını 33. haftada yaptı ama tamda zamanında yaptı. Hani ilaç gibi gol derler ya öyle oldu, maçı rahatlatan o goldür.

- Guiza golünde şanslıydı. Serkan'a çarpmasa top kaleye paralel gider, birisi uzaklaştırırdı. Ama golden sonraki sevincin, armamızı öpüşün helal olsun dedirtti. Bende öptüm seni.

- Cristian bu gol senin vitrinin için iyi olacak yiğidim.

- Ankaragücü'nden bu maçtaki performansları itibariyle hiç kimse 3 büyüklerde oynayamaz.

 Zor dediler, kolay geçtik. Kimilerine de güzel kapak oldu. Kaldı 1! Sabırsızlanıyoruz.

Bank Asya 1. Lig / Kısa Kısa

Daha önce burada son hafta tahminlerimizi söylemiştik, yanılmadıkta.

- Buca Süper Lig'e hoş geldin, çoktan haketmiştiniz.
- Adana adına kimse üzülmesin, playoff'dan onlar gelecektir muhtemelen.
- Hacettepe düşmeyi hakeden takımdı, bir çok insanında düşmesini istediği takım. Düştüler, iyi oldu.
- Mersin İ.Y ve Ergün Penbe bu ligde kalmayı hakediyordu, düşseler üzülürdüm.
- Ç.Rize kıl payı yırttı. Şu son hafta deplasmanı Kocaeli hariç hangi takım olursa olsun ecel terleri dökeceklerdi.
- Koca Kocaeli sen bu durumlara düşecek takım mıydın?
- Oysa ki Dardanel iyi futbolla başlamıştı bu lige.

Son güle güleyi Hacettepe'ye söyledikten sonra artık sırada playoff heyecanı var. Bekliyoruz.

Helal Olsun #2

wwwextensor blogu sıkı futbol blogu takipçilerinin hepsi bilir. Sinan arkadaşımızın blogu. Galatasaray - Antalyaspor analizi yaptığı başlığında bizim Türkiye Kupası geyikleri arasında yer alan ve son maçlarında Beşiktaş ve Galatasaray taraftarının söylediği "Fener gol gol gol 30 sene oluyor" tezahüratına kapak niteliğinde bir cevap vermiş. Yani kendi taraftarına yanlış yapıyorsunuz diyebilmiş, keşke herkes böyle objektif bakabilse.

Ve bizden naçizane helal olsun alan yazının o kısmı:

"Son olarak maçtan önce "Fener gol gol gol 30 sene oluyor" tezahuratı aptalca.
Açta götüne gül derler adama.
Sen kupada yarı final görememişsin, ligte formalite maçı oynuyorsun. İkisinde de final oynayan adama aa başaramadın diye gülüyorsun.
Eee önce kendine bak sonra başkalarıyla alay et."

Yazını tamamı için:


http://wwwextensor.blogspot.com/2010/05/galatasaray-antalyaspor-1-2.html

Pulis'e Kitson'dan Ayar

Bu adamı sevemedim gitti arkadaş. Tony Pulis, Stoke City teknik direktörü. Sanırım Tuncay'a zaman zaman söyledikleri ve ona verdiği sürelerle alakalı bir garezim var ona.

En son, basın toplantısında Tuncay ve Dave Kitson için "alınganlar" ve ''Çok fazla para kazanıp bir balon içerisinde yaşıyorlar. Hayatın gerçeklerinden uzaklar'' cümlelerini sarfetmişti. Ne kadar doğru bilemeyiz ama bir kaç gün önce ajanslara düşen habere göre Kitson hocasının bu açıklamalarına inceden de bir ayar vererek cevap vermiş:

''Futbolcu olmadan önce bir süpermarkette 5 yıl rafları düzenledim. Gerçek hayatla baş etmeyi biliyorum''

Eğer doğruysa ağzına sağlık Kitsoncığım.

Not: Şu fotoğrafa baksanıza harbi uyuz bir tipi var yahu adamın, çok pis taktım.

Anneler Günü


Bugün anneler günü. Yani dünyanın en kutsal varlıklarının günü.


Annesi yaşayanlar, yakınında olanlar. Sarılın, öpün annenizi mutlu edin onları. Yaşamayanlar ise bir tebessüm göndersinler onlara, nasılsa göreceklerdir.


Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun.

7 Mayıs 2010 Cuma

Küçük Şifo / Başınız Sağolsun

İlk duyduğumuzda hastalığını hepimiz üzülmüştük, iyi dilekler dilemiştik. Onun futbol aşkı, Beşiktaş aşkı biz Fenerbahçe'lileri bile etkilemişti. Yani az da olsa vicdanı olan herkes gibi bizimde yüreğimiz burkulmuştu.

Küçük Şifo hayata bugün gözlerini bir daha açmamak üzere yumdu. Üzgünüz, buruğuz. Başımız sağolsun, başınız sağolsun.

Olmasaydı Zalad Abiniz‚ N´olurdu Haliniz?

Saldır cimbom okey lets go gibi mükemmel bir zeka ürünü beste yapan Galatasaray taraftarı aynı zekasıyla süper bir tespit yapmış(!) 

Genç Fenerli'ler durur mu yapıştırmış cevabı.

Ehh Şampiyonlar Ligi'de elden gidince takımlarının haline üzülen taraftarlar soluğu Nevizade'de alırsa böyle olur. Geçmişini bilmeyen geleceğinide bilemez. Ayrıca ne içtiyseniz aynısını Beşiktaş'lı kardeşlerinize de veriniz.


Sapsarı Melekler!

Öyle bir takım düşünün ki bütün sezon oynadığı 49 maçtan 47'sini kazansın. Bu kaybettiği 2 maç ise 3-2'lik skorlarla olsun. Bu kaybettiği maçlardan biri Türkiye Kupası  maçı. Diğeri ise Avrupa Şampiyonlar Ligi Finali olsun.

Fenerbahçe Acıbadem için sezon bitti. Sezonu 3 şampiyonluk kupası ve 1 Avrupa ikinciliği ile kapadı. Dün VGSTT-FBA final serisinin son maçı TVF 50.Yıl salonunda oynandı ve Fenerbahçe Acıbadem'in 3-0'lık üstünlüğüyle sona erdi. Bu sonuçla Sarı Melekler namağlup şampiyon oldu. Kızlarımız için burada düzinelerce methiye düzebiliriz. Fakat bunların hiç biri bu takımı , bu oyuncuları , bu başaraları ifade edemez.

İlk sete Fenerbahçe Acıbadem tutuk başladı ve ilk teknik molaya 8-4 önde girdi. Fark bi ara 6 sayılara kadar çıktı fakat maçın sonlarına doğru oyuna ağırlığını koyan Fenerbahçe seti 25-22 kazandı. İkinci set ise daha çekişmeli geçti. İlk teknik molaya 8-6 ikinci teknik molaya 16-13 önde giren Fenerbahçe Acıbadem avantajını koruyamadı ve 20'li sayılarda beraberlik geldi. Sette 24-24'lük beraberlik varken Eda Erdem servise geldi ve ace yaptı. 1 sayı farkla öne geçtik. Ve ardından Seda Tokatlıoğlu Neslihan'ı çok güzel bir şekilde blokladı ve seti getirdi.

Üçüncü setin başında file önüne adeta duvar ördük. Setin başında 3-0 öne geçtik ve bu 3 sayıda bloklardan geldi. Rakip mola aldı ve mola dönüşünde Gamova'yı çoştu bu sefer. İlk teknik molaya 8-3 önde girdik. Farkı 11-3'e kadar çıkardık fakat VGSTT 13-13'de beraberliği yakaladı. Jan De Brandt iki molasınıda kullanmasına rağmen rakibin etkili oyununu engelleyemedi, fakat yinede Fenerbahçe Acıbadem ikinci teknik molaya 16-14 önde girdi. Teknik moladan sonra vitesi yükselttik ve seti 25-21 kazandık. 

Sezonun ilk resmi maçında ilk sayımızı Natasa Osmokrovic ile kazanmıştık. Sezonun son resmi maçında şampiyonluk sayımızıda Nati aldı ve bir yerde hem sezonu açan hem sezonu kapayan oyuncumuz oldu. Oyuncularımız ise ödüllere damga vurdu.

En iyi pasör: Naz Aydemir

En iyi libero: Nihan Yeldan Güneyligil.

En iyi blokör: Çiğdem Can Rasna

En iyi smaçör: Ekaterina Gamova

En skorker oyuncu: Ekaterina Gamova

MVP: Ekaterina Gamova


VGSTT'li Gözde Kırdar ise en iyi servis kullanan ve en iyi serviş karşılayan oyuncu ödülünü kazandı.Nati ve Eda Erdem'in ödül alamamasına üzüldüm açıkçası.




Wade-Kobe-Lebron-Durant-Howard

Keşke bu 5'liyi Türkiye'de yapılacak olan Dünya Şampiyonası'nda izleme fırsatımız olsa. Ama bu oyunculardan bazıları şampiyonada yer almayacaklarını veya alamayacaklarını açıkladı.

NBA'de yılın 5'ini bu isimler oluşturdu.

Yılın en iyi ikinci beşinde ise;

Nash-Deron Williams-Carmelo-Nowitzki-Amare yer aldı.

Yılın en iyi üçüncü beşine;

Joe Johnson-Roy-Duncan-Gasol-Bogut seçildi.

Yılın en iyi Savunmacı 5'i:

Rondo-Kobe-James-Gerald Wallace-Howard'dan oluştu. 2 oyuncu hariç en iyi 5'le aynı.

En iyi 2. Savunma 5'i ise:

Wade-Sefolosha-Josh Smith-Duncan-Varejao'dan oluştu.


NBA'de 2010 Yılının Ödülleri

Daha önce Dwight Howard ve Scoot Brooks'un kazandığı ödülleri blogda belirtmiştim.

Most Improved Player

Geçmiş yıllarda Hido'nun kazandığı en çok gelişme göstere oyuncu ödülünü Houston Rockets'lı Aaron Brooks kazandı. 


Sixth Man Of The Year

En iyi 6. adam ödülünü ise Atlanta Hawks'un tecrübeli guardı Jamal Crawford kazandı.

Rookie Of The Year

Yılın çaylağı ödülünü kazanmasına kesin gözüküyle bakılan Tyreke Evans aldı. Çaylak sezonunda yakaladığı 20 sayı 5 asist 5 ribaund ortalamaları bu ödülü fazlasıyla hak etti. Önümüzdeki yıllarda çok iyi bir oyuncu olacağını düşünmekteyim.

Most Valuable Player

Sezonun en çok merak edilen ödülünü üst üste 2. kez LeBron James kazandı.Normal sezonda çok iyi bir performans gösteren Lebron 28.4 sayı 8.6 asist 7.3 ribaund ortalamalarıyla MVP oldu. Şubat ayında Mo Williams'ın sakat olduğu süreçte tam olarak hatırlamasamda yaklaşık 32 sayı 11 asist ortalaması tutturmuştu.


Related Posts with Thumbnails