Blog da yeni bir seri oluşturuyorum bugün itibariyle. Beğendiğimiz, alkışladığımız yazıları "helal olsun" başlığıyla kendi şahsımızda onore edeceğiz.
Ve ilk olarak Esat Dergi'nin bugün yazdığı yazıyı koyuyoruz bu kategoriye. Hakikaten diyecek bir şey kalmamış bize.
"
Fenerbahçe Eyfyallayöküll! Patladı! "
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nun en güzel olduğu, yani güneşin en sert şekilde düştüğü dakikalarda bir pankart gözüme çarptı. Yarısı siyah-beyaz, yarısı sarı-lacivert; Sizinkisi bir aşk hikayesi, bizimkisi aşkın ta kendisi...
Derbi bitti,
hakem konuşuluyor,
Fenerbahçe değil,
Fabio Bilica konuşuluyor. Haftalardır olduğu gibi, haftalardır
Fenerbahçeli futbolcular bazen kazanamasa da çılgınlar gibi savaşıyor ama
futbol bilginleri de cahilleri de bunu görmüyor.
Ligin final bölümünde kim daha çok savaşırsa kim daha çok terliyorsa, kim daha çok
topun önüne ayak, kafa koyarsa o kazanır.
Tam iki aydır köyün delisi olarak dil döküyorum,
savaşıyorlar! İzlanda'nın başkenti Reykjavik'in 160 km güneydoğusunda yer alan
"Eyfyallayöküll Yanardağı" yeniden faaliyet geçti ya
Fenerbahçe'de
futbolcuların patlaması bunla eş değer.
Türkiye'de neden eleştiri doğru üzerinden, yapılmış takdir edilmesi gereken bir şey üzerinden söylenerek yapılmıyor? Sadece yanlışlar var dillerde, tekmeler var, küfürler var, sadece bunlar var? Fenerbahçe
ligin bu noktasına nasıl geldi, düşünülmüyor.
Haftalardır "Fenerbahçe kötü oynuyor ama kazanıyor" deniliyor.
Zenginlik olarak ofansif anlamda
futbolun gazına basmış bir temponun olmadığı doğrudur ama kötü
futbol yoktur.
Fenerbahçe kaybederken, kazanamıyorken aynı şeyi demiştik,
Fenerbahçeli futbolculara odaklananın.
Topu bırakın, skoru bırakın, hocayı bırakın, taktiği bırakın ve onların mücadelelerine göz gezdirin. Şimdi
derbiden sonra yine bakıyorum etrafa kör olmuş insanlar çimlere kafa atmışlar gibi bu mücadeleyi görmezden geliyorlar. İçinde
Fenerbahçe olan her şey savaşıyor bilmiyorlar.
Futbolcular bu sezon hakkında çıkan onca eleştiri ve hakarete karşın, çok ufak bir süre taraftarını da kırmasına karşın canla başla
uğraşıyor. Budur ortada bir şey varsa, o eserdeki imzalardan biri, bu böyle bilinmeli. Türkiye'de
futbol yüzde 70 mücadeleye dayalı. Bırakın Avrupa'yı, Filipinler’deki
futbolu. O kadar çok söylenmeyen, boş işlerde dolanan, ayrıntılara girmeyen görüyorum ki çılgın geri dönüşün sahibi bu takıma
bu haksızlık fazla...
- Kimse F.Bahçe takımının sahaya çıkarken
nereye baktığını fark etmez. Özer Hurmacı ile Emre Belözoğlu'nun kendi aralarında o saniyelerde ne
konuştuğunu fark etmez. Türk Telekom tribünde yapılan koreografiyi
(Bu dünyayı yakarız, şampiyonluk gelince) görür bu iki
futbolcu, etkilenmiştir. Güzellik
konuşulmaz, Emre sahada sinirlenirse kişi başı 15 dakika
konuşulur.
- Kimse F.Bahçe'nin yaklaşık bir aydır yaptığı
santra taktiğini
konuşmaz. İşin en çok teknik yönünü sevenler,
"hayatım futbol" diyenler bile. Alex
topu yarı sahada çapraza, taça atar. Ardından
"7" futbolcu o alana pres için hareketlenir.
Futbolcuların maçın
ilk saniyesinde daha
"birlikte" oluşu
konuşulmaz, sabah kahvaltılarını aynı saatte yapmadıysa manşettir ama.
- Kimse Volkan Demirel'in geçtiğimiz hafta olduğu gibi, bu hafta da golden sonra yaklaşık 50 metre depar atarak orta sahada arkadaşının üzerine "inanarak" atlayışını
konuşmaz. Bunun ne anlama geldiği düşünülmez, Volkan sahada profesyonellik olarak zayıf ve sansasyonel bir hareket yaparsa sansasyon kuraldır! Koşu nedendir düşünülmez...
- Kimse
Fenerbahçe'nin son 21
derbide aldığı 16 galibiyeti, yazıyla onaltı
konuşmaz, düşünmez, sentez etmez. "
Derbi" yani "rakiplerine" karşı alınan yüzde 76'lık galibiyet artık sıradanlaşır. Kimse panik yapmaz
derbi rekabeti gidiyor diye sert bir şekilde rakiplerini eleştirmez ama hep güzel
futbol ister.
- Kimse Beşiktaş maçının
hakemi Hüseyin Göçek'e Fenerbahçelilerin daha çok tepki verdiğini bilmez. Kimi
televizyon başında kimi gazete karşısında kendine sunulanı okur. Oysa o gün statta 55. dakikadan 85. dakikaya kadar deli gibi tepki veren kararları anlayamayan
Fenerbahçe tribünleridir. Üzerindekini yırtan gördüm, sinirden, bilinmez. Zannedilir
Fenerbahçeliler memnun.
- Kimse Alex de Souza'yı bugün
konuşmaz. Alex de Souza iki büyük maçta
Fenerbahçe kazanamadıysa
konuşulmuştur daima. Bu istatistikleri döven adamın sezonun en önemli virajında attığı "yetenek" golleri öyledir ki sıradanlaşmıştır. Alex koşmuyordur çünkü, şampiyonluk kapısını aralamıştır bilinmez.
Fenerbahçe kaybettiğinde "Alex" hastalıklı beyinler ezberlediklerini yine
yeniden yazarlar. Ya peki başarı varsa takdir ederler mi?
- Kimse maç sonunda Uğur Boral'ın ameliyatlı ameliyatlı arkadaşlarıyla galibiyet coşkusu yaşadığını fark etmez. Fark edenlerin sayısı azdır. Çoğu insanın düşündüğü yine ayrıntılarda saklı sır,
formül değil,
hakem düdüğüdür! Beyinler düdüklerden sağır olmuş. Uğur Boral sahaya atlıyorsa...
- Çok değil bundan 4-5 hafta önce
Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansı için atıp tutanlar (düşüncelerini söyleyenler değil) F.Bahçe'nin bu noktaya nasıl geldiğini hiç ama hiç düşünmez. Nasıl ayağa kalktığını hiç düşünmez.
Doğruyu görüyorsa da kaçar; Aziz Yıldırım ve fazlası.
Çünkü bunu görmek ona prim vermez.
Ona "eleştir" denmiştir.
Koyun gibi eleştirir ama, başkalarının düşüncesiyle...
- Kimse Fenerbahçe -
Beşiktaş maçı öncesinde neler oldu bakmaz, bilmez, bilmek istemez. Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı ve Kupa 1'de final oynayan
Fenerbahçe Acıbadem'i maç öncesinde kupalarıyla tur atarken
ayakta "ağlayarak" alkışlayan Fenerbahçe taraftarını görmez.
Fenerbahçe'nin branşlardaki başarısını görmemek için direnir.
Onun için
futbol ve hakem daha önemlidir.
Spor
futbol mudur? Spor Kulübü ne demektir? Kimse
Fenerbahçe'nin başarısını öne çıkartarak diğer kulüpleri eleştirerek daha büyük başarılar için yapıcı eleştiri yapmaz!
Sporda rekabet bitme aşamasında kimse fark etmez.
Fenerbahçe Spor Kulübü sezonu belki de beş kupa ile kapatacak, nasıl oldu bu
iş diye düşünülmez...
- Hani herkes hakemi konuşur ya! Maçın kaderini ona bağlar!
Fenerbahçe'nin rakibine penaltı harici yarım pozisyon vermediğini söylemez maçın kaderini buna bağlamaz ya bir de futbolun büyüsünü bilen onlarca kitap okuyan, onlarca bloklar arası pas yapan beyinler maçın ilk yarı 3-0 olacağını biteceğini söylemez. Alex ve Güiza'nın kaçırdıkları umrunda olmaz.
Gördükleri düşündükleri değildir yine! Öyledir ki Mehmet
Topuz'un ikinci yarı Tello'dan yüreğiyle kaptığı ve gole gittiği
topta çalınan faulün F.Bahçe lehine "bir" gol olduğunu kimse tarafından görülmez.
Tekme yoksa görüntünün önemi yoktur.
- Kimse Aziz Yıldırım'ın peşinden giden ezeli rakip yöneticilerin, yönetim tutumlarını biçimlerini görmez. Görüp bunları eleştirmez. Eleştirmediği için iki hafta önce kukuman kuşu olanlar, bugün bir tek barkovizyon eksiği ile
konuşur, bağırır, Yıldırım taktiğinden yöneticiliğinden devam eder. Neden kulüplerin kendi karakteri yok? Hep bir devam, hep bir tekrar etme, taklit etmektir yöneticilik. Yanlışsa Aziz Yıldırım'ın tutumu neden taklit edilir? Bunlar neden tenkit edilmez.
- Kimse Fenerbahçe'nin haftalardır rakiplerine pozisyon vermediğini söylemez. Kötü oynadığını söyler. İyi oynamadığını söyler. Total
futbol yok der. Son haftalar olmuş eli çenesinde bu
futbolla şampiyon olunursa diye dağılır. Fenerbahçenin pozisyon vermemesi, rakiplerinin
fırsatlarını yok etmesi ve sahada maçı savaşarak tutması iyi
futbol değildir çünkü.
Çok kolaydır ya bu!
- Kimse F.Bahçe tribünlerinin bu sene takımlarına ne kattıkları, takımlarından ne aldıklarını görmez. Görülen sahaya kendini bilmez birinin attığı bir çakmaktır.
Fenerbahçe tribünleri takım üst üste kaybederken, kazanamıyorken inatla 45 bin olmuştur, tıka basa doldurmuştur. Hiçbir psikolojik anlatım o müthiş seri inat eden desteği anlatamaz. Ve bunda ilk payın F.Bahçe yönetiminin
biletleri 22
TL yapması, bir bakıma şampiyonluk rezervazyonu yapmasını bugün tekrarlamaz. Eğer
Fenerbahçe yönetimi taraftarıyla sevgi dalaşındaysa siyah siyah manşetler
senaryolar hazırdır.
Taraftarının savaşıyla da gelen
biletlerin 22 TL'ye düşürülme kararı kupanın bir kulpunu tutmak demektir, bugün bilinmez.
- Kimse halen daha inatla
Fenerbahçeli futbolcuların üst üste jeneriklik goller yiyerek saçma puanlar kaybettiği maçlar dahil bugüne kadar olan süreçte deli gibi "mücadele ettiklerini" görmez, ya da başarıyı buna bağlamaz. Çünkü sahada 10 gol atan bir takım yoktur, sahada savaşan bir takım vardır. Önceki haftalarda Emre ile başlayan Selçuk ile devam eden bir pres vardı Kadıköy'de. Taraftar nirvanaya ermişti. Bunu
Fenerbahçe haftalardır yapıyor;
Alın size derbiden örnek. Mehmet Topuz'un 90. dakikada bir
topa 20 metreden nasıl koştuğunu
izleyin.
Futbol elbet güzel pas, akıllı şut, iyi
futboldur da ama kazanmak savaşmaktır.
Fenerbahçeli futbolcular deliler gibi savaşıyor, deliler gibi. Kimse bunun anlamının "mücadele" olduğunu ve başarının hak edildiğini söylemez. Selçuk'un şutuyla kazanılmıştır
maç onlara göre,
Fenerbahçeli futbolculara göre ise "savaşarak", "pozisyon" vermeyerek, sırlardan biri budur.
Derdim, dert yaratan Türkiye'de doğruyu söylememe hastalığımız. Gerçekten bu salgın.
Derbiden sonra pozisyonlardaki hataları sayıp skor tablosu yapıp affedersiniz gerizekalı çekişmeler içine girersek ve her hareketi ekşi görürseniz kusura bakmayın siz de eşeliyorsunuz demektir.
Doğruları söylemenin "başarılı" demek bu kadar zor mu!
Bu kadar zorlaşmasına anlam veremiyorum...
Fenerbahçe derbiyi kazandıktan sonra
ligde kalan 17 takımın taraftarının saatler boyunca gerilim yaşamasına, bunun bir oyun olduğunu unutmalarını da anlamıyorum. Ekşisözlük'te entry giren 10 isimden 9'u
Fenerbahçeli değildi, varın gerisini siz düşünün.
FABİO BİLİCA
Fenerbahçe'de misyonunu tamamlamış futbolcu. Bunu o kazı sahnesi olmadan önce de defalarca söyledik. Önceki haftalarda rakibin kafasına öldürücü tekme sallayan, sahada akli dengesini kaybedip deliren, takım ayaktayken bu dengesizliklerden türlü puanlar kaybeden Bilica belki de sezonun en iyi maçını oynadığı, her pozisyonda alkışlandığı maçta yine kendini kaybetti.
Fenerbahçe çubuklusunun ne olduğunu şu anki Fenerbahçe yönetimi çok iyi biliyor. Bilica'nın yerinin dolması yarım saattir. Teşekkür edilerek, yollar dört hafta sonra ayrılmalı. Fenerbahçeli de Bilica'dan mutlu değil, yaptıklarından. Bir takımın inanç dolu galibiyetine aynı takımdan bir oyuncu gölge düşüyorsa, çubuklu değil. Fenerbahçe yönetiminin sezon sonu bunu yapacağını çok da iyi biliyorum.
HÜSEYİN GÖÇEK
Bütün Türkiye zaten hatalar konusunda hem fikir. 55. dakikada akılda kalan penaltının 10 dakika sonra çalınmasından tutun, Vederson'un gördüğü kırmızı kartın komikliği kadar da.
Tek tek hataları saymak denge yapmak dengesiz bir beyninizin olduğunu gösterir. Maçı çok dikkatli, çıplak gözle izliyordum ki 50. dakikaya kadar hiç bir gerilim yoktu, futbolcular tartışsa dahil birbirlerinden özür diliyorlardı. 50'ten sonra ne oldu düşünmek gerek.
Hüseyin Göçek'in kararları Fenerbahçe'nin mücadelesinin önüne geçmiştir, futbolcularının savaşının önüne geçmiştir. Fenerbahçe'nin bu hatalar ile kazandığını düşündürenler cayır cayır yanacak.
TEK FISILTI
Mart 23'de 8 hafta kalmışken, Fenerbahçe 6 puan gerideyken, yani herkese göre sezon bitmişken, Fenerbahçe maçlarını çıplak gözle izleyerek "istek ve inanç" kelimesini gördükten ve rakiplerin özellikle vurguluyorum
"sinirlerini" ölçtükten sonra Fenerbahçe 76-74, Bursaspor 71-73, G.Saray 69-71, Beşiktaş 68-70 puan tablosu diye kendimce, özgürce tahmin yapmıştım.
Bunu hayal olarak gören ekşi beyinli, bol tuzlu bir arkadaş
"sporx in en kötü yazardır kendisi, zira en son verdiği tahminlerle de bunu kanıtlamıştır ki ona göre fenerbahçe kalan 8 maçını kaybetmeyerek ve en az yedisini kazanarak şampiyon olacaktır. kendisinin bir an önce selçuk yula ve ömer çavuşoğluluktan çıkmasını temenni ediyoruz. (bkz: bol kepçeden sallamak)(bkz: aziz yıldırım yancıları)" demişti.
İnsanlara saygı duyması gerektiğini, okuduğu insanın illa ki
"onun gibi düşünmesi" zorunluluğu olmadığını, hakaret etmediği sürece
"istediği" şekilde kendi düşüncelerini açıklayabileceğini sayemde öğrendiğini düşünüyorum. Bursaspor'un ligi bu noktaya getirmesi takdirliktir, fakat Fenerbahçe yüzde 99.9 şampiyon olmuştur.
Bursaspor'un kalan üç maçının ikisine odaklanın...
http://www.sporx.com/yazarlar/esat_dergi/8135/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder