29 Ağustos 2012 Çarşamba
Spartak Moskova Maçı Öncesi
Geldik yine saatlerin geçmediği, gözümüzü açar açmaz ''Bugün maç var'' diyerek başladığımız o güne. Ayrı bir gün bugün. Geçen senenin hırsı, yaşanan sinir bozucu olaylar, takımın durumu derken çok garip bir hal aldı. Sırf bu yüzden bile garip bir gün..
Erdal'ın da bundan önceki yazıda bahsettiği gibi tarihin en önemli maçlarından biri. Sıradan bir eleme maçı değil. Çok şey ifade ediyor, bir maçtan çok daha fazlası. Şampiyonlar Ligi, bu seviyedeki her takım için en gerçekçi hayaldir. Burası işin her zamanki boyutu, bir de bu sene için Fenerbahçe'ye özel olan başka boyutları var ki, onlar beni -ve benim gibileri- daha çok ilgilendiriyor.
Geçen sene yaşanan her şey o kadar taze ki acısı da duruyor. Bırakın Şampiyonlar Ligi'ni, Türkiye'de ne olacağımızın belli olmadığı günlerdi. Ne bir açıklama, ne bir yol gösteren.. Herkes lider, herkes önder, herkes büyük olmuştu. O günlerden şöhret toplayanlardan tut, o günler yüzünden batanlara kadar bir sürü hadise. Biz de ne yapacağımızı bilmeden oradan oraya savrulup durduk. Tam tutunacak tek dalımız Şampiyonlar Ligi kalmışken orası da elimizden kayıp gitti. Karar sonrası basın toplantısında, Aykut Kocaman'ın surat ifadesi, gözlerinin dolu dolu hali aklımdan hiç çıkmıyor. Hırs da vardı orada, üzüntü de. Tıpkı bizde hep olduğu gibi.
Şimdi bir sene sonrasındayız. Alex ile Aykut Kocaman'ın durumu malum. Yaşanan olaylardan tutun, Alex'in kadroya alınması karşısında oluşan sevincimiz bile acı verici. Aykut Kocaman'ın, ''Çok kırgınım'' derken oluşan surat ifadesi yine aynı. Yine hırs ve üzüntü dolu. ''Ama devam edeceğiz, yapacak bir şey yok'' demesi de öyle.
Her şeyin ötesinde geçen seneden kalan bir hayal var en derinlerde. Aykut Kocaman'ın şu muhteşem platformda en azından altı büyük maçta takımın başında durması olasılığı var. Şampiyonlar Ligi'nin kameralarının O'na çevrilip birkaç saniye durma olasılığı var. Şu bizim çocuk Aykut yahu, babalarımızı, abilerimizi sokaklara döken. Sonra Alex'in göğsünü parçalayacakmış gibi yumruk atma olasılığı var yine. Kuyt'ın kimse görmeden arka direğe süzülme olasılığı var. Sow'un parmaklarıyla yukarıyı gösterme olasılığı var.
Yukarıdaki yine önümüze koydu işte. Her şey sizin elinizde dedi. Yine o malum noktaya geldik. Ben de isterdim Spartak Moskova'nın liberolarına baskı yapmalıyız demeyi. Defanstan top kurmaya zorlamalıyız ama burada da atılan uzun toplara dikkat etmeliyiz diyebilmeyi. Ya da ofansif beklerini rahatsız etmezsek yine bolca bindireceklerini söylemeyi. Hocam ne olur Sow oynasın, Cristian'ı koyma oraya diyebilmeyi. Aslında dün öyle taktiksel bir yazı da planlamıştım ama şuraya oturunca yine diğer kimliğe büründük. Demek değil ki yazdığım şeyleri istemiyorum. Benim ne istediğim de kimin umrunda ve ne önemi var?
Kim oynuyorsa oynasın. Şu maça 'gerçekten' bütün olarak çıkalım. Taraftar çılgın atsın, takım hakikaten ön alanda bassın. Hani, ''Ulan takım ne istiyor be!'' deyip gururlanalım. Gerisi gelecek arkadaş. Öyle ya da böyle gelecek. Biz sabahtan beri dua edip, maçı kafamızda oynatıyoruz işte. Elden gelen bu kadar.
Hak ettiğiniz yere ulaşın, her şey sizin elinizde. Yazının sonuna, İlker Abi'nin paylaştığı ve bugüne böyle gaz halinde başlamamı sağlayan malum videoyla bitiriyorum : http://www.youtube.com/watch?v=R9CD7uj2TL0&feature=youtu.be
Alın gelin turu ulan!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder